10 Mart 2007


Annemin bir kaç gün evel ki "kurda sormuşlar neden ensen kalım, fotoğraf makinemin pili dolu da ondan," türü serzenişlerine karşılıklar gelmeye başladı. BU ve bundan sonraki resim efffeeeem nederler ecnebiler courtnesy falan filan Selma, yani Selma'nın sayesinde sayfamızda yer almakta....
Annem arkadaşlarının fotoğrafları "gönderin ulen fotoları, süründürmeyin beni, hem zaten internette de boy boy resimleriniz çıkacak," türü taciz ve cezbedici neden sunma telefonları sayesinde mi yoksa iyiliklerinden mi gönderdikleri konusunda ikircikli davransa da ben sonuca bakarım. Bakın işte 5 hatun ve "6'dan elde o anda 2 si var velet" anısı elimizde, ve pc'nizde :)

İstanbul'da çekilen resimlerden bir başkası... Anneler hala genç ve laf aramızda göreceli güzelken (hehehe- bu lafa bozulacaklar ama olsun) fotoğraflarını yayınlayalım dedim....

08 Mart 2007


Geçen hafta annemin okuldan arkadaşlarının yanına, İstanbul'a gittik. Bu gerçekten büyük bir organizasyondu.. Annemin deyimi ile "kızlardan" benim deyimimle "teyzelerden" bir tanesi bu buluşma için Antalya'dan geliyordu mesela.. Diğer ikisi Ataköy bir diğeri de Halkalı konutlarında oturmaktalardı zaten, onlar için işler daha kolaydı. Gerçi bu kadar çok çocuğu (6 çocuk öhö öhö) ağırlamanın kolay olduğunu söylemek yanlış olurmuş, annem öyle diyor.
BU resimde sadece annem ve Evrim teyze (ve elbette küçük oğlu Kerem var).. Topluca çok pozlar çekilindi ama annemin fotoğraf makinesinin pili o esnada can çekişiyordu.... Diğer teyzeler ise yeni doldurulmuş pillerle şakır şukur fotoğraflar çektiler.
"O resimleri bana da gönderin lütfen," türü yalvarmalarına annemin pek kulak asmış gibi gözükmedikleri için annem çok bildik bir atasözünü değiştirmek ve tüm arkadaşlarına hediye etmek için içinde dayanılmaz bir istek duyduğunu söylüyor:
"Kurda sormuşlar, ensen niye kalın diye, o da demiş ki makinemin pilleri dolu da ondan..."
heheheheheh

Annesi Selma'nın deyimi ile ipek gibi bir çocuk Naz... Burada bana ablalık yaparken görülüyor...

Soldan sağa Kerem, Ben ve Naz... Ayyyy Tin Tin'i unuttum... Sizin deyiminizle tele tubby benim için tin tin, Kerem için ise La la ama herşeyden öte Kerem ile benim aramda tekme tokat ve bilimum oyuncaklar uçuşmasına neden olan meşhur sevgili....
Heri kimizde de aynı oyuncaktan bir adet bulunmaktaydı. Biri büyük, öbürü küçük.
Büyükler arasında olabilecek bu tür bir savaşın büyüklük kaynaklı olması beklenişrken bizde boyut tamamen önemsizdi. Biz daha çok "ya hep ya hiç," sloganı ile her iki tin tini de kendimize saklama telaşı içindeydik.... Egoizmin bin türlü hali var elbet...
Neyse. ufak tefek sıyrıklar ve diş izleri ile 5 günü atlattıktan sonra Sühendan teyzenin kocası Ergin abi tam bizi yola çıkarmıştı ki acil bir telefon aldık:
"Geri dönün, tin tini unutmuşsunuz..."
Annem daha başka hiç bir şey için geri dönmeyecek olduğumuzu söylüyor..
NE tin tinmiş beeeee...

Burası da Galleria.. Ama siz Galleria'yı boş verin, kucağında oturduğum şu tatlı hatuna bakın. Bu teyzenin adı Çiçek... Tüm tatlılığına rağmen akşamları bir evde 5 kadın 6 çocuk toplaştığımız zamanlarda sesli oyuncaklarımızın pillerini teker teker söktüğü gözümden kaçmadı ama :)

Bir gün Carousel denen bir alışveriş merkezine gittik cümbür cemaat. Güya annelerimizin niyeti kendilerini eğlendirmekti ama iki resim altta da okuyacağınız gibi artık dünyanın ağırlık merkezi onlara göre değişmişti ve bizim eğlenmemiz galiba onların da eğlenmesi demekti...
Bu resimde gördüğünüz gibi önce bizler için yapılmış minik oyuncaklara bindik (resimdeki yeşil gözlü afet Aylin ablam). Ardından devasa bir atlı karıncaya... Bu oyuncak o kadar büyüktü ki, yanımda bana refakat eden annem çektiği fotoğrafımı endişeli yüz ifademden dolayı yayınlamak istemediğini söylüyor bana ... Bilmem anlatabildim mi...


Herkes burada... Soldan sağa Sühendan teyzemin kızları Eyşan (elini çabuk tutupda hepimizden önce dünyaya gelen), Aylin... Sonraaa Evrim teyzemin ikinci oğlu Kerem (Barış okulda)...
Alt sıraya geçiyorum, Selma teyzemin kızı Naz ve elbette bennnnn (ağlarken daha güzel göründüğümü sanmıştım, meğer değilmişim)

İşte yine bir masa başı toplantısındayız....Annem bu resme bakıp bir nesil aşağıya kaymanın bu kadar mutluluk verici olduğunu daha önceden tahmin edemeyeceğini söylüyor. Bir nesil aşağıya kaymak da ne demek derseniz açıklaması şöyle:
Fotoğraf makinesinin önünde değil e arkasında olmak. VE önünde olmuyor olmaktan sıkıntı duymamak. YAvrulamış olmak. Dünyanın ağırlık merkezinin yer değiştirmesi...
"Ne demekse" :)