20 Şubat 2011

Beyoğlu'nda bir kitapçıda annemin iki kitabı...

En üst sırada (ortada ) İtalyan Aşkı,
en alt sırada en başta Taze Ekmekler Sıcak Öyküler
ön yüzleri açık bir şekilde, annemi ne kadar mutlu ettiklerini bilmeden Önen'leri karşıladılar...

Beyoğlu Beyoğlu....











Bir şehrin büyülü sokakları vardır, nedenini hem anlarsınız hem de anlamazsınız.
Beyoğlu da böyle bir yer işte.
Bugün gazetede Italyan konsolosunun Beyoğlu'nu Italya'ya benzettiğini okuduk. Bunun sebebi ne kadar çaba harcansa da caddenin bozulamayan tarihi dokusu olsa gerek.
Bir de bir peyzaj mimarı arkadaşın (hocasından zikrederek) söylediği gibi, göz hizasının üzerine bakabilen insan olmak ayrıcalık (aslında daha ziyade mutluluktur).
Beyoğlu, göz hizası civarında birbiri ile konuşmaktan ziyade küs kardeşler gibi oturmayı seven çiftlerin takıldığı kafeler, ucuzluğa girmiş trendy kıyafet dükkanları, şapka-atkı eldiven renk karmaşacıları ve bir de parasını bir kitap için zor denkleyip gelen öğrencilerin doldurduğu kitapçılardan başka bir şey değil. Ha bir de arada kampanasını çınlatarak geçen kırmızı tramvaylar var tabi.
Ancak göz hizası üstü tarihi bir şölen....




Bu resimde ben de varım


Frida Kahlo sergisi ve Beyoğlunda bir güzel öğle sonrası...












Frida Kahlo aslında baba tarafından Alman olsa da Meksikalı bir ressam. (Geçtiğimiz) Yüzyılın başlarında doğmuş. Bir zamanlar (şimdiler nedense bu güzel hobiye ayıracak vakit bulamıyor) biyografi koleksiyoneri olan annemin ilk olarak 90'larda dikkatini çekmiş. Afa Kadın yayınları serisinden, hakkında hiçbirşey bilmeden kitabını aldığı Frida Kahlo'ya annem o günlerde hayranlık geliştirmiş.

Son derece şanssız bir kaza sonucunda ilk genclik yıllarında 2 sene kadar yataga baglı kalan Frida, babasının yatağının tepesine astığı boy aynası ve eline tutuşturdugu boya kalemleri sayesinde kısa zamanda Meksika'nın ve ardından dünyanın sayılı ressamları arasına girmiş.

Frida'nın ressamlı macerasında ölümsüz aşkı ve sevgilisi ünlü ressam Diego Riviera'nın da katkısı hafifsenmeycek kadar çok.




Aslında güzel olmamanın ötesinde neredeyse çirkin sayılacak bir yüze ve bedene sahip olan Diego, Frida'nın yerlere göklere sığdıramadığı bir aşkın tek kahramanı olma şansına sahip olmuş.

Frida adlarındaki harf sayısları tutsun diye adını değiştirip (aslında Frieda) resimlerinde kucağına aldığı, ya da tek düşüncem sensin dercesine alnının orta yerine çizdiği Diego için kelimenin tam anlamıyla yanmış tutuşmuş.

Ancak öte yandan ilişkileri süresince her ikisi de başka insanları hayatlarına almaya devam etmişler.

Temelde izlenimci ressamların hayranı olan annem, kategorisini naif ve sürrealist olarak (nacizane) belirleyebildigi Frida'ya karsı hayranlığının tam sebebini belirleyemiyor.

Ancak ölümsüz bir ismin fırça darbelerine yakından bakabilmenin çok mutluluk verici olduğunu düşünüyor.

İşte bu nedenin peşinde bir cumartesimizi Pera Müzesinde geçirdik.

Çünkü annem ne bir daha Frida ile Diego'nun sergisi buraya gelir, ne de biz Meksika'ya gideriz dedi...

Bunlar da Diego'dan

Pera Müzesi Sergi- diğer katlardan ....

Aslında gördüğümüz tüm resimleri koymaya kalksak Pera Müzesinin resmi web sitesi gibi olur sayfam.
Oldukça eleyerek koyuyorum resimleri, ancak fazla da kıyamıyorum.
Çünkü biliyorum ki seneler sonra kocaman bir kız olduğumda blogumun sayfalarını zaman zaman karıstıracagım. Ve her yaşanmış günden daha çok resim koysaymışız keşke diye hayıflanacağım.
















Tüm eserler inanılmaz güzel ve eşssizler. Ancak yine de karede bizim olmamız onları daha da eşsiz mi kıldı ne??
















































10 Şubat 2011

Dedem, babaannem ve Samuray halam geldi.

Sonra da hep beraber cok eski ve sevilen akrabaları ziyaret ettik.










Oktay Usta'lı hafta

Programdan sonra Oktay Usta elleri ile bize servis yaparken...


Annem ve Zeynep teyze bir hafta boyunca Oktay Usta'ya konuk oldu. Eh bu da bana hoş bir anı oldu.